Öncelikle sizlere Hakan Bey’i tanıtayım. Hakan Bey; mağrur, içine kapanık, ürkek bir insandır. Attığın her adımı birkaç yüz defa akıl süzgecinden geçirmekle kalmaz, en doğru kararı vermede de uzun süreli tereddütte kalma konusunda uzman bile sayılır. Ne etliye karışır, ne sütlüye.

Hani “Çamur at izi kalsın” derler ya… Hakan Bey açısından bu tür olaylarla karşılaşmak artık çokta ilgi çekici olmamaya başlamıştı. Korktuğu çokça başına gelmiş; adeta belayı kendine çeker olmuştu. Ağırbaşlılığı, terbiyeliliği ve kerpetenle dahi ağzından laf alınamaması da para etmemişti.

Günlerden bir gün Eminönü’nden vapura binen Hakan Bey farklı düşüncelerin ışığında Kadıköy’e varma umudu taşıyordu…

Klasik, yanındaki insanları dürtme gönüllüsü olan bir vatandaş olması ilk anda çokta dikkat çekici olmadı Hakan Bey için.

  • Merhaba nasılsınız? Ben Kemal Tunç bilek, emekli askerim…

Ben;

  • Merhaba, Hakan memurum…

Vatandaşın susmaya niyeti yoktu. Kısa bir girizgahtan sonra yavaş-yavaş içini yakan konulara doğru yelken açmaya başlamıştı. Kısa bir süre sessiz gittik. Sonra adam,

  • Zaman ne kadar değişti, her şey her geçen gün daha da kötü gidiyor, dedi.

Nasıl bir belanın başına geldiğinden habersiz olan Hakan Bey kendi kendine fısıldayarak bir şeyler söylüyordu. Biraz sonra,

  • Anlamadınız konuyu galiba, gençlerimiz artık yaşamları birer pislik yuvası! Değil mi efendim?

Bu kadar sessizliğin karşısındaki adam’a hakaret sayılacağı düşüncesiyle Hakan Bey,

  • Evet, çok haklısınız…

 

 

 

 

 

Bu geçiştirmelik cevap adam’a yeterli gelmiş olacak ki:

  • Sadece zaman mı kirlenen Pirim? Kurumlarda ona ayak uydurmaya başlamış… Değil mi efendim?

Fesuphanallah bu herifin derdi ne! Yolculuğu bana zehir etti…

  • Evet, evet çok haklısınız…
  • Her tarafta inşaat; her tarafta talan, hırsızlık, rant… değil mi efendim?

Cevap vermediği zaman adam’ın fiziksel darbelerine maruz kalan Hakan Bey artık çıldırmasına az kaldığının farkındaydı.

  • Evet, ne deseniz yerden göğe kadar haklısınız beyefendi!

 

Her geçen dakika dozu biraz daha artan eleştirilerden nasibini almayan kurumlar ve kişiler kalmamıştı: Başbakan, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Sular İdaresi Müdürü, muhtelif belediye Başkanları vs…

 

“Sözlü ve fiziksel tacizlerden ve eleştiri bombardımanından kurtulmama sadece birkaç dakika var diye içinden geçirdi.”Hakan Bey

  • Nereye gideceksiniz siz? Diye sordu emekli askerimiz

Sana ne be adam! Sana hesap mı vereceğim? Sen kendi işine bak! Demek istediyse de, söyleyemedi… Nedeni hem mizacı hem de karşısındakinin yapılı bir emekli asker olması olabilirdi…

  • Karşıda hemen oyuncakçı da olacağım… Kadim bir dostumla sohbet edeceğim biraz.

 

Karşıdaki dükkânda oturma fikri emekli askerimizi ziyadesiyle rahatsız etmişti.

Kim bilir aklından neler geçiriyordu?

Derken vapurun yanaşmasını fırsat bilen Hakan Bey kaşla göz arasında adamın yanından sıyrılıp kadim dostunun yanına gitti.

 

 

Hakan Bey için dostunun yanında içtiği kahve ilaç gibi gelmişti. Beyni zonkluyor, adamın sesi kulaklarında çınlıyordu…

Mutlu ve huzur dolu dakikalar çokta uzun sürmedi…

İçeriye giren Polisler Hakan Bey’i soruyordu. Normal hayatında, sıradan olaylara karşı bile ürkek tavırlar sergileyen Hakan Bey; polis lafını duymasıyla kendinden geçmişti.

Kısa bir baygınlık evresinden sonra gözünü karakolda açan Hakan Bey olaylara bir anlam vermeye çalışıyordu. Derken; vapurda yanında oturan adam’ı karşısında görünce, korkusu bir kat daha arttı.

Komiser;

  • Hakkında şikayet var! Ne diyorsun?

Hakan Bey;

  • Aman Efendim, ben vatanını milletini seven, evinden işine , işinden evine dönen sıradan bir vatandaşım… Ne suçum günahım var ki beni buraya getirdiniz?
  • Vatanını milletini seven sade bir vatandaşmış! Seni gidi pis Moskof uşağı, utanmıyor musun seni besleyen, ekmeğini yediğin ülkeye ihanet etmeye!

Beyninden vurulmuşa dönen Hakan Bey; ne söyleyeceğini şaşırmıştı artık… Tüm bunlar bir şaka olmalıydı, olmalıydı ya olmasına kim bana böyle densiz bir şaka yapardı? Diye içinden geçirdi.

Tansiyonu bir yukarı bir aşağı bir yukarı hisse senedi gibi değer kazanıp kaybederken; Hakan Bey kabusun sonuçlanması için Allah’a yakarıyordu. Kısa bir şaşkınlıktan sonra;

  • Komiserim dediklerinizden hiçbir şey anlamış değilim; tam olarak ne ile itham ediliyorum?

Komiser;

  • Şu karşında oturan şerefli emekli asker; senin vapur yolculuğu boyunca planladığın tüm örgüt faaliyetlerini bize anlattı.

Hikâyemizin kahramanlarından olan emekli askerimiz, sürecin hassasiyetini de göz önünde bulundurarak, söyledikleri nedeniyle Kemal Bey’in ondan şikayetçi olacağını düşündüğünden, ondan önce davranarak ondan şikayetçi olmuştur.

Gözaltında geçen sıkıntılı ve kâbus dolu günlerden sonra; hayata küsmüş Hakan Bey emniyetten kurtulabilmişti. Kurtulmasına kurtulmuştu ama içinde bir şeylerde kopmuştu. Kopan parçaların tekrar bir araya gelmesi kolay olmadı.

 

 

Bir süre ruh gibi dolaştıktan sonra, Hakan Bey normal hayatına dönmeyi başarmıştı…Bir gün Kadıköy’den Eminönü’ne giderken uzaklarda bir sima belirdi; tanıdık gelmiş olan simaya kısaca üstün körü baktı ve önündeki gazeteye göz gezdirdi.

Evet, benzetmemişti; gördüğü kişi emekli askerimiz idi. Hakan Bey aradaki insanları ezercesine geçtikten sonra adam’ın yanına yaklaştı ve adam’a:

  • Neden? Diye sordu…

Adam başlangıçta tanıyamamıştı onu; sonrasında kısa bir sessizlikten sonra,

  • Anlattığım şeylere bir insanın bu kadar vurdumduymaz olamayacağını düşündüm. Dikkatli dinlerken bir o kadar da konularla alakasız olmanız beni şüphelendirdi ve siz beni şikayet etmeden ben sizi şikayet ettim…

Hakan Bey;

  • Madem bu kadar korkuyorsunuz; o zaman neden her konuda atıp tuttunuz?

Adam;

  • Ne yapayım kendime hakim olamıyorum; bu tür haksızlıklara tahammül edemiyorum…

Hakan Bey;

  • Sizin bir insana iftira atmanız, o insanın hayatıyla oynamanız ve o insana yapılan fiziksel ve zihinsel işkencelerde haksızlık değil midir?

 

Bu sözlerden sonra adam insanlığından utanıp, yaptıkları için özür dilemiş midir bilinmez; ama bildiğimiz tek bir gerçek varsa o da insan hayatı bu kadar ucuz olmamalıdır.  Ya da insanlar, düşündüklerinin birileri tarafından tehdit olarak görülebileceğini düşünerek başkalarına iftira atmak zorunda kalmamalıdırlar…

Sharing is caring!