Yine de, umut… Hep vardır umut.
Jean, popüler bir derginin Fransa baskısının editörüyken, çocukları, eşi, arkadaşları ile dolu dolu bir iş ve sosyal yaşamı varken 43 yaşında bir beyin kanaması geçirir. Uyandığında sol gözü dışında bedeninin tamamı felçtir. Adeta bir dalgıç giysisi içinde hapsedilmiştir. Uzun süre insanlara hala aynı Jean olduğunu ifade etmeye çalışır. Etrafında anlayışlı ve vurdumduymaz bir sürü insan arasındaki yeni hayatında, bir kelebek gibi gezilere başlar. Her kelebek gibi gün sonunda hür bedenini terk etmekte ve yok olmaktadır. Ta ki sabah yeniden kozasından çıkıp hür olana kadar. Zihninin yaptığı bu günlük geziler, onu kimi zaman geçmişe kimi zaman geleceğe taşımakta, bazen de kilometreler ötedeki bir müzede gezmesini mümkün kılmaktadır. Bir gün dil terapisti yardımıyla, Jean gibi hastalar için özel olarak hazırlanan bir dili kullanmaya başlar. Tek gözünün hareketleri ile içindeki kelebeğin gezilerini ve vurgun yemiş bir dalgıç misali hissettiği kapana kısılmışlık hissini anlattığı bir kitap yazmayı başarır.
Kitapta beni etkileyen kısımlardan birincisi, Jean’in son sağlıklı günü. Diğeri ise hastalığı sonrası onu hiç anlayamayanlar. Takımının final maçını izlerken televizyonu kapatıp, “iyi geceler” dileyen hasta bakıcı yada her ziyarete geldiğinde onu daha da kapana kısılmış hissettiren yakınlar.. Jean, otobiyografik romanını tamamlamayı başarmıştır. Kısa ama etkileyici gerçek bir hikayeyi anlatan Kelebek ve Dalgıç, sinemaya da uyarlanmıştır. Jean, beyin kanamasından 2 yıl sonra hayatını yitirmiştir. Kazadan sonraki 2 yıl boyunca, yaşama arzusunu ve umudunu bir an bile yitirmemiştir.